23 Nisan 2008 Çarşamba

en çok

Fotoğrafına baktım, gülümsedim. Fotoğrafına her bakışımda gülümsüyorum. Özledim bir kez daha. Kıskandım hem de.
Satırlarını okudum. İşlendim yine. Satır satır ruhuma işlendi bir kez daha. Ve özledim.
Şarkısını dinledim. Daha fazla özledim.
Kıskandım.
“en çok” sevdim ben o’nu.
Biliyorum, o kadar da sevemedi o beni.
Ben o’nu “en çok” sevdiğim için sevemedi o beni.
O beni sevseydi, belki ben “en çok” sevmezdim o’nu.
Böyle değil midir zaten hep?
Bunları o’na söylemeye kalkıştığımda inanmadı muhtemelen. Gerçek sanmadı. Abarttığımı düşündü. Anlamadı benim gerçekliğimi. Belki de korkularımı bildiğinden ihtimal vermedi ve bu yüzden sevmedi benim kadar beni.
Acı çektiğimde gerçekten o’na ihtiyacım olduğuna kanmadı sanırım. Haklı değildi. En çok o’na ihtiyacım vardı. En çok o’na ihtiyacım var. En çok o’na ihtiyacım olacak.
Anlatamadım. Korktum. Anlatamamaktan korktum.
Aşık olmadım o’na. “Arkadaşım” demedim. “Dostum” dedim çoğu zaman, doyurmadı beni. Bana güzel sözler söylesin istemedim. Sarılsın istemedim. Öpsün istemedim. Hiç heyecan duymadım. Sanki hep varmış gibi… Hep alışkınmışım gibi…
Bir film vardı. Beyazlar içinde bir kadın gelirdi. Kadın değildi, memeleri yoktu. Erkek de değildi, çıkıntıları yoktu. Beyazdı. Bembeyaz. Kanadı vardı bir ayırt edilebilir. Onlar da omuz diplerinden yanmıştı çoktan. Evet, dedim. O, “en çok” buymuş meğer.
Duymadı.
Bilmedi.
Söylemem.
Korkuyorum.
“en çok” o kalsın mabedimde.

1 yorum:

Emre KORLU dedi ki...

bu yazı çok hoş..
yüreğinle kal..