28 Ekim 2011 Cuma

Hiç akıllanmamanın daniskası

Gittin. Pişman olma olasılığını göre göre gittin. Benim geri dönmek istememe olasılığımı bilerek. Belki de ben hiç istemiyorken ayrılığı, sen direttin. Benimle beraber ağladın. Benden çok üzüldün belki de.
Yalnızlığına bunca dayılanırken şimdi neden benimle izlemen gereken filmleri yalnız izliyorsun! Neden benimle içmen gereken içkileri yalnız başına kafaya dikiyorsun ve en son beraber gittiğimiz barlarda eğlenmeye çalışıyorsun?
Kararının ızdarıbını böyle mi çekmek istiyorsun? Aşık olmak üzerine büyük laflar edince daha çok kanıyor da yaran, daha mı kolay akıtıyorsun zehrini?
İşin kolaylaşıyor mu böyle? Benim de beyin kıvrımlarıma bir düğüm daha attığında hafifliyor musun bir nebze?
Ben yalnızlığıma fırsat vermeden iyi olmaya çalışırken, zerre nefes almadan yeni bir hayat planlarken... Tekrar aşk acısı çekecek halim yok, demedim mi sana?!
Benim inadım da bezdiriyor değil mi seni?
Yakmasana canımı. Çeksene parmaklarını beyin kıvrımlarımın arasından. Ve geçen pazar kahve falımdan düştüğün gibi hayatımdan defolup gitsene!
Ya da gitmesene, ne bileyim.