16 Ağustos 2010 Pazartesi

Pazartesi Sendromu mu?

Bitkin uyandım. Terlemiştim de üstelik. Haftasonu sıcaklardan da uyuyamamışken... İşyerine yine 5 dakika geç geldim. Sabah giymek istediğim pantolonun içine sığamamışken kahvaltı filan etmek istemedi canım, tüm açlığıma rağmen. Oysa sevgilimle hafif esintiler arasında uyanmak, güneş vuran mutfağımızda kahvaltı etmek isterdim. Sonra da çay keyfini uzattıkça uzatmak... Otobüste ve motorda uyurken metronun klima soğuğunda uyandım ama. Kahvaltı da yalandı, çay da. Üstelik ofiste yüzleşmem gereken 'berbat' haberlerim, 'berbat' editörüm ve 'berbat' patronum vardı. Yolda sadece babamın dün akşam "bu son 50 liramız" deyişini anımsayıp dişimi sıkmam ve paşa paşa çalışmam gerektiğini dikte ettim kendime. Alışılırdı ki herşeye. Belki daha iyi olurdu giderek? Olmaz mıydı? Olurdu, olur. Bir de kilo vermem gerektiğini hatırladım. Zira içine sığmadığım pantolonlar çok mutsuz ediyor beni bu aralar. Sevgilimi özlüyorum ve zaman geçmiyor. Buluşup güzel yemekler yemek ve evime gidip kitap okumak istiyorum. Akabinde tamı tamına bir haftalık bir tatile kaçabilmek, güneşin alnında denizde yüzebilmek ve sevgilimle bir hamakta miskin miskin uyumak istiyorum. Okul açılsın bile isteyebilirim yakın zamanda. Makale yazmak, ders çalışmak, not almak vs... Kış gelsin de diyebilirim gaza gelip. Kazaklarımızı botlarımızı çekip ders aralarında sıcak çikolatalarla ısınmaya çalışalım. Dengesizlikler silsilesi içindeyim. Haberlerim kötü, canım sıkkın, karnım aç ve popom büyük.

Hiç yorum yok: