29 Kasım 2011 Salı

Dönüş

Aklın almaz, parmağında o yüzüğü görmek nasıl canımı yakıyor. Nasıl çileden çıkıp deliriyorum. Yerini keşfedemediğim kadar derinimde bir yerler sızlıyor.
Benimsin şu an. Her anınla, her zerrenle. Ama o yüzüğün diğer teki olamamış olmak, senin hayatında geçirdiğim 8 yılı bile bir kenara atıyor.
Bazen çok şey olursun, bazen ise hiçbir şey. Şimdi senin herşeyin olabilirim ama hiçbir şeyin olduğum zamanları anımsamak dahi yetiyor kanatmaya. Senin hiçbir şeyin olarak varolmak nasıl bir ağırlıkmış, şimdi yaşıyorum. Ya hiç gelmeseydin ve ben içinde bulunduğum ağırlığı fark etmeden yaşamaya devam etseydim. Varlığımın gerçekten bir anlamı varmışcasına tutunsaydım. Muhtemelen bir başka yüzüğün çifti olmayacaktım. Sen gelene dek içinde yaşamaya devam ettiğim o demirden kalenin içinde kendi soğuğumdan donup ölecektim. Çok boşa olmaz mıydı?
Seni beklemişim bilmeden. "olmaz" derken "olsun" diye ümit etmişim meğer. Seni dilemişim bilir bilmez. Şimdi uyandığımda seni buluyorum yanımda. Göğsümde senin adının mırıltılarını duyuyorum. Sol tarafımda, bir yerlerde, ılık ılık akıyorsun damarlarımda. Depderin bir iç çekiyorum, ciğerlerime doluveriyormuşsun gibi var oluyorum hayatta.
İyi ki dönmüşsün sevgilim, iyi ki gelmişsin. Hep beklemişim de bilememişim.

Hiç yorum yok: