10 Temmuz 2012 Salı

Bir başlıksa tek eksiği, eksik kalsın boşver

Biz. İki kişi, üç kişi, dört kişi... Yaşadıkça, azaldıkça, silkelendikçe çoğaldık. Toparlanamayacağımızı düşündükçe birbirimizin koluna sarıldık, ayağa kaldırdık, ayağa kalktık.

Yaşayacağımızı acı acı kabullendiğimiz bir gün vardı. İdamı bekler gibi beklediğim. Bu kadar çaresiz olmanın anlamsız olduğu ama kendimi nasıl hazırlayacağımı bilemediğim. Yanıma bir maneviyat aradım. Delirmiştim, yanımda duracak birileri olsun diye. Salaklığımı o gün gelip çattığında fark ettim. Öylesi bir kalabalık vardı ki zaten yanımda. İlla sıfatının 'sevgili' olacağı bir adam değildi benim ihtiyacım. Hatta benim ihtiyacım bu değildi. Gözlerimiz buluştuğunda gülüştüğümüz onca insan... Birbirimize sarıldığımızda tüm kötü enerjiyi yitirdiğimiz, renklenip şenlendiğimiz. İlla birisinin ellerini tutmam gerekmiyormuş. Yanımda durduğunu bildiğim o insanlardan birisine gülümsemem yetiyormuş. O gün anladım. O anın orta yerinde. Öncesindeki günler boyunca ne yapacağımı kara kara düşündüğüm o anın göbeğinde fark ettim sahip olduğum refahı. O gün geçti. Hayatımızın en güzel günlerinden birisi olarak kaydoldu hatrımıza üstelik.

Sonra bir an geri çekilip baktım yaşadıklarımıza. Ne çok omuz omuza ağlamıştık. Şakaklarımıza çaresiz öpücükler kondurmuş, sinirden avuçlarımızı tırnaklamış, yeri geldiğinde sadece birbirimize destek olmak için ayakta durmuştuk. Ölümler yaşamış, ayrılıklar görmüş, kavgalar etmiştik. Bazen birbirimize çok kızıp aylarca susmuştuk ama dönüp dolaşıp yine kendimize varmıştık.

Bir son ve bir başlangıçtı o gün. Herkes oradaydı. Sevdiğimiz ve gerçekten sevmediğimiz tüm insanlar. Bir Kusturica ya da Özpetek filmi karesiydi o an hayatımız. Düğün ve cenaze bir arada. Zaman mehvumu çoktan yitmiş, mekan sorgulamaya değmez olmuş. Biz oradaydık ve koskoca bir kalabalıkta birbirimize bitişmiş ayakta duruyorduk. Gerçek olmasını kabul etmek istemediğimiz sancılarda "rüya görüyoruz, di mi?" sorusuna çaresizce kafa sallayan dostlarla beraber kahkaha atıyorduk şimdi. Yaralarımızı yalamış, bir nebze daha kapatmıştık. Yalnız kalsak beceremeyeceğimiz kadar başarılı bir şekilde toparlanmıştık üstelik.

Aşk sandık, aldatıldık. Korktuk, pişman olduk. 'Keşke' diyecek olduğumuzda birbirimizin ağzına vurduk 'iyi ki siz vardınız'a döndürdük o muhtemel nedametleri. Uzaklara kaçırdık birbirimizi. Birbirimizin ailesi olduk, kardeşi olduk, ikizi olduk, bazen sevgilisi olduk...

Sonra kabul ettim ki hayat böyle geçecek. Biz daha çok sarsılacak, düşecek, darma duman olacağız. Ama hiçbirimiz diğerine "ah be" demeyecek, "ben sana demedim mi" diye çıkışmayacak. Fırsat beklemeden koşacak yanıma. Kolundan tutup çekecek, kaldıracak. Hatta hayatın yanımıza katacağı diğer insanları def edip yalnız başına em olacak. Tek başına taşıyacak omuzlarında.

Bizim hayatımız aynı dert yüzünden ayrı yataklarda uykusuz kalarak geçecek. Ucu bize dokunmayacak sıkıntılara bile ağlayarak, sırf diğerinin canını yakıyor diye.

Yara izlerimizden bitişiyoruz birbirimize. Olur da ayrılmaya kalkışırsak o yaralar tekrar açılacak, kanayacak. Ama biz bunun korkusundan değil, cümlelere sığdıramadığımız, kuramadığımız şeyler yüzünden kaynıyoruz birbirimize.

Bir süredir buradayız. Daha da buralarda olacağız.

Hiç yorum yok: