18 Ocak 2012 Çarşamba

geçmişten kalma

Seninle mevsimlerimiz hiç uyuşmadı sevgili.

Zaten bu yüzden anca iki bahar görebildi yüreklerimiz beraber.

Onda dahi ne ızdıraplar çektik.

Sen hep derdin oysa inatla: “yazı kışı olmaz sevdanın”.

Ama işte tutmuyordu bizim mevsimlerimiz.

Sen, benim hasat zamanımda yağdırıyordun yağmurlarını.

Ben, güneşimi naza çekip küstürüyordum seni.

Sen, ‘nadas’ deyince açtırıyordum inadına.

Rüzgarlarımız hep çatıştı bizim.

Bu yüzdendi fırtınalarımız, kasırgalarımız, amansız sellerimiz.

Benim baharım geldikçe, karlar yağardı senin omuzlarına.

Ve kardelen benim iklimime ait değildi asla.

Bu yüzden benim baharlarım senin karlarına dayanamazdı, ölürdüm.

Sonra an gelir ben yağardım.

Ben yağdıkça, sen gürler…

Ve ben şimşek olur çakardım.

O kadar kızar, o kadar çakardım ki; ağaçlarını yakardım.

Sonra daha çok yağardım.

Senin gürültünü bastıracak kadar çok…

Çiçeklerini öldürürdüm en sonunda.

Çürürlerdi.

Biz seninle farklı kıtalardık sevgili.

İklimlerimiz, mevsimlerimiz birbirine hiç uymazdı.

Ben, seni yalancı baharlarla kandırır, çiçek açtırırdım.

Sen, benim meyvelerimi dondurur, buzlarınla yazımı taşlardın.

Bazen öyle çok yağardın ki beyaz beyaz, baharlarımda nehirlerim olup taşardın.

Dördünde bir güzlerimiz buluşurdu anca.

Birbirimize sarılıp ağlardık o zaman da.

Beraber rüzgar olup, aynı yönden eserdik.

Ama biz güz olunca tüm ağaçlar dökerdi yapraklarını.

Gökler, en sarıları, en kırmızıları kuşanırdı.

Belki de bu yüzden kalamazdık bir arada.

Ve belki de bu yüzden iki güz dayanabildik sadece birbirimize.

Biz, birbirimizin tüm çiçeklerini soldurduk, kuruttuk, çürüttük.

Ağaçlarını devirip meyvelerini dondurduk.

Hiç yağdıktan sonra güneş olup açmadık.

Bu yüzden hiç gökkuşağımız da olmadı bizim.

Aynı anda bir mevsim olmaya çalışmadık hiç.

Olduğumuz zamanlarda da hiç sevmediler bizi.

Hep yalnız bıraktılar.

Hiçbir ağacımız çiçeklenmedi.

Aksine, yapraklarını döktüler.

senle ben doğu-batı’ydık.

dünya yuvarlak’tı ve biz birbirimizi kovaladıkça doğuyordu güneş.

Kavuştuğumuzda ise kıyamet kopuyordu.

Bu yüzden sen aya dönükken yüzünü, ben güneşe bakmak; sen geldikçe peşimden, ben kaçmak zorundaydım.

Ve işte sevgili;

En sonunda senin rüzgarların benim yağmurlarıma uymadı…

On bir mart/Çarşamba/iki bin dokuz

Hiç yorum yok: