19 Eylül 2011 Pazartesi

Munch! Ouch.

Alışırsam olmaz. Elim ayağım birbirine dolanır. Olmaz.
Evde seni beklemelere alışmamam lazım. Gelip de evde beni bulduğundaki mutluluğunu görürsem yüz bulurum. Alışmamalıyım. Gidemem sonra.
Sana yemekler yapmaya alışmamam lazım. Eşyalarımı da almış gelmişim bir bakmışsın. Kitaplarımız yan yana dizilmiş, giysilerimiz birbirine karışmış olur. Alışırım sonra. Çok tehlikeli. "Yemeği ben hazırladım, kahveyi de sen yap" kavgasına tutuşuruz mazallah. Hasta olur da aynı mendillere sümkürürüz. Alışmamak lazım.
Pijamalarımı da alır gelirim, kendi evime gidemez olurum. Gitsem de sensiz yataklarda uyuyamam, senin öpmediğin sabahlara uyanamaz olurum. Yalnızlığımı aldatırken alenen, enselenmiş olurum. Üstüne üstlük alışmış olurum da aşık filan olurum üstüne. Çok tehlikeli, çok. Abartır mıyım dersin? Bence çok abartırım.
Evimi bırak,kendimin yollarını unuturum. Kaçacak delik bırakmam kendime. Öylece, ulu orta... Seninle izleyeceğim diye "izlenecekler" listemi kabartırım. Hiç iyi değil.
Gece tuvalete kalkıp da yatağa döndüğümde sarılayım diye kolunu kaldırmana alışırım. Ya sana sarılmadan uyunan uykulara düşman olursam?
Peki bunca sevdikten sonra o hayalindeki kadına dönüşürsem ne olur?
Bir sabah.
Apansız.
İstemeden.
Anlamadan.
Ne yapsan kapılarım kapanmaz olursa bir gün? Döneceğin tüm yolların sonuna koyarsam kendimi?
Peki sen benim çıktığım tüm yolların üzerinde olursan? Oldu olacak sen de benim hayallerimdeki adam oluverirsen bir anda?
Sen yoksan çirkin hissedersem kendimi? Hiç sana bağlı değilimişim gibi yaşamaya çalışırken bir anda sana alışıverirsem...
Çok içinden çıkılmaz olmaz mı işler?
Alışmamam lazım.
Sonrası çok fena.

9 Eylül 2011 Cuma

Eylül, yeni bir yıl bize.

Bu ara en büyük lüksümüz bu, balkonumuzda o ekşimsi ucuz şarabımızı onun buna şerefine tokuşturup içmek. Bir de arkadan Bülent Ortaçgil dinleyip her şarkısında ilk kez duyuyormuşçasına keyiflenmek.
Eylül'e vardık sonunda. Şimdi güneşli sabahlara uyandığımız bu odada yağmurlu günler karşılayacak bizi. Aslında en başındaki gibi. "oraya doğru fazla gidersem, buraya dönmem coğrafya gereği".
Dün gece beraber uyuduğumuz ilk geceyi düşündüm. Beni öptüğünde duyduğum heyecanı anımsayıp gülümsedim. O aralar bana anlattığın birçok güzel şeyin yalan olduğunu hatırlasam da mutlu olmak daha çok işime geldiğinden aptala yatıyorum. En başından beri, kusursuz bir aşk yaşıyormuşuz gibi davranıyorum. Sonra an geliyor şu an bile aşk yaşamadığımızı hatırlatıp kendime gülüyorum.
Her neyse.
İşte o aralar bir zamandı. Birbirimiz için ne olduğumuzu bilmediğimiz günlerdendi. Ilık bir geceye uyuyup yağmurlu bir sabaha uyanmıştık. Delicesine sağanaktı. Benim uykusuz gecelerimden birisinin nihayetiydi. Erken kalkmış balkonda senin ödevini yazıyordum. Sonra yağmur yağmaya başladı üzerime. Sonra sen geldin. Okula beraber gittiğimiz, ama koridorda karşılaşacak şansımızı yitirdiğimiz tarihlerdi.
Ben anlara çok bağlıyım sanırım. Geç ve de ayrı uyuduğumuz o gecenin ertesinde derslerimize yetişmeye çalışırken okul koridorunda karşılaştığımız o günü de unutmam ben mesela. Hani elindeki suyu alıp içtiğim sonra koşarak uzaklaştığım.
Güzel şeyler yapıyoruz, bu kesin. Canımız sıkılınca onun bunun dedikosunu yapıp eğleniyoruz en kötü. Beraber kitaplar alıyor, beraber kitaplar temizliyoruz. Bazen çok güzel, çok severek bakıyoruz birbirimize. Ama ben inanmıyorum bunların birçoğuna. Kapılasım yok. Çok gencim daha. Başka bir aşk acısıyla baş etmeye niyetim yok. Eğer gidersen bir gün, ki bu da kesin, hiç gelmemişsin gibi davranmayı planlıyorum. Hiç olmamışsın gibi. Bunca anı biriktirmişken ve de biriktiriyorken bu nasıl mümkün olacak bilmiyorum ama şu an sadece bunu planlıyorum. Anımın tadını kaçırmıyorum, hayır. Seni çok sevmekten korkuyorum. Seni sevmiyorum.